5 Aralık 2011 Pazartesi

BAYAN POPİ’NİN PASTALARI




O zamanlar çocuk değildim, yetişkin bir kadındım ama bayan Popi’nin kekleri ve turtalarının ağzımda bıraktığı lezzeti ömrümce unutamadım…



Heybeliada sahilinin sonuna kadar yürürseniz kayıkçıların bulunduğu yerden yukarılara adanın ta tepelerine kadar sokak sokak çıkan eski taş merdivenleri görürsünüz. Her basamağı kendiliğinden büyüyen rengarenk çiçekler ve çimenlerle bezenmiş bu merdivenlerden çıkmak neşeli bir oyun gibi sizi alır götürür. Öbek öbek , mine çiçeklerini takip ederken Bayan Popi’nin evine nasıl geldiğinizi anlayamazdınız.



Her yanı yaşlı ağaçlarla dolu,yüksek bahçe duvarlı ,taştan yapılmış bir evde otururdu Bayan Popi ve yaptığı pastaların kokusu mutfak penceresinden arka bahçeye oradan da bahçenin sonundaki Bay Kosta’nın atelyesine kadar yayılır, bu kokuyu hissettiği anda çay molası için çağrılacağını anlar ve ellerini yıkamaya koyulurdu Bay Kosta. Kimi günlerse çok sevdiği hobisi fotoğrafçılıkla uğraşır, pastanın kokusunu bile duymazdı.



“Kosta …Kosta…

“Haydi! Biz geldik gidiyoruz, pastaları yedik bitirdik ne yapıyorsun be kuzum “

Diş doktoru Thodori ‘nin neşeli sesiyle Bay Kosta yaptığı işleri bir tarafa koyar dostunun yanına koşardı.. Sakin ve biraz içine kapanık görünürdü Bay Kosta, İşini büyük bir ciddiyetle yaparken siyah kalın kenarlı numaralı gözlükleri gözünden hiç düşmezdi. Karısının yaptığı pastaları gurur ve mutlulukla yerken huzurlu bir sohbet pastaların nefis kokusuyla demlenirdi.

Bay Kosta evin mutfağına kendi projesiyle kocaman bacalı taş bir fırın yapmıştı, atelyeden gelen talaş ve odun parçacıklarına yürüyüş yaparken toplanan birkaç kozalakla zevk için fırını yakarlar çoğunlukla Bayan Popi dayanamaz hemen kolları sıvar ve fırına atacak bir şeyler hazırlardı.



“Bak şimdi! Yine mi pasta yapmaya koyuldun, hem kilo alıyorum diyorsun hem de her gün hamur işi yapıyorsun”

“Öyle deme Kosta…”

Bayan Popi bir yandan hamurunu yoğururken bir yandan da al al olmuş yanakları ve cıvıl cıvıl sesiyle kendini savunurdu.

”Çocuğun her gün özel öğretmenleri geliyor, o kadar ders anlatıyorlar bir çay ikram etmeden olur mu? Hem ben yemiyorum ki. Yarın İngilizce hocası Esat bey gelecek ona da sevdiği romlu kekten yapacağım.”

“Şimdi fırın yanarken yapsan”

“Olur mu Kosta kek ılık ılık ikram edilmeli ki kokusu uçup gitmesin. Söz yeni aldığım şekerlemeler bitsin artık uzun bir süre bir şey yapmayacağım.”



Her seferinde bu türden vaatler veriyordu Bayan Popi ama yine dayanamıyordu. Hem onu tanıyanlara sunduğu bu zevki geri almaya hakkı yoktu. Hiç kimseyi bu muhteşem tatlardan mahrum bırakamazdı.



Aslında Bay Kosta’da karısını kek yapmadan düşünemezdi. Bayan Popi tertemiz ütülü masa örtüsünü ceviz masasına serer, çiçekli zarif porselen çay fincanlarını ve tabaklarını özenle üzerine yerleştirirdi.Bahçeden toplanmış güller ve mis kokulu hanımelleri eski cam vazoda masanın ortasındaki yerini alırken çay servise hazır olurdu. Mutfak penceresinin önündeki rahat kanepe ve büyük yemek masası her geleni ağırlar, ağızlardaki leziz tadlar ve keyifli sohbetlerle bir türlü masa başından kalkılmazdı.



Tadına ilk defa bakanlar mutlaka tarifini almaya çalışırdı ama boyu bir karışı geçen bademli çikolatalı keklerin aynısını yapmayı kimse başaramamıştı .Ben de başaramadım yirmi yıl öncesinde yediğim o leziz tadlar hala damağımda saklı. Birkaç yıl önce bir alış veriş merkezinde Bayan Popi’nin oğlu Jr Kosta ile karşılaştık kızımın ilk okul arkadaşıydı o tatlı rum şivesiyle “Tüüüh Allah belanı versin, kızzz” Diye yüksek sesle seslendi.

Onunla sarmaş dolaş olurken ilk aklımıza gelen soru şuydu.

“Annen nasıl? Hala o güzel pastalarından yapıyor mu?”

Kosta gülerek göbeğini sıvazladı

“Halimden belli olmuyor mu?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder