18 Temmuz 2012 Çarşamba

Yaz Gecesi



    Salondaki vitrinle koltuklar arasına sıkıştırdığım bilgisayar masasında sıcaktan zaman zaman başımı ve sol elimi duvara yaslıyorum. Pencerenin iki kanadı da açık ve diğer tüm odalarınki de ama nafile… Ne gece esintisi var, ne de duvarlar elimi serinletecek  kadar soğumuş. Kalkıp pencereye doğru yürüyorum.Karşı apartmandaki çoğu ev çoktan uykularına dalmış,kimisi zaten yaz tatilinde kimisi de benim gibi uyuyamamış minik bir ışıkla gecenin kalanına devam ediyorlar. Tv ve insan sesleri çoktan kesilmiş şehir trafiğinin o alttan gelen uğultusuna fabrika gürültüleri ve köpeklerin ara ara bir koroya dönüşen uzun havlamaları karışıyor. Gecenin köründe geceliğimin düşen askılarını el alışkanlığıyla düzelterek pencereden dışarı uzanıyorum.Şehrin ışıklarından gökyüzü gündüz gibi aydınlık. Bulutların geçişini izliyorum ve her seferinde aynı rotadan geçen bilmem kaçıncı uçağı.

     Yıldızlarla dolu bir gecede yaz üçgenini bulmayalı ne çok zaman oldu, şehir dışına çıkmayalı bir denizin dalgasında yakamozları görmeyeli, ıslak kumlara ayağım değmeyeli, hanımeli kokularına bulanmayalı… Ne çok…Oysaki dışarıda bir dünya var apartman aralarından göremediğim bir gece yaşanıyor,geceler bir bir yaşanıyor,gece olduğunu bile bile hissede hissede kokusuyla,karanlığıyla mehtabı,içkisi,sahili,çay bahçesi,çoluk çocuk bisikleti,dondurması,halı sahası,kapı önü eşiği,sitelerin kamelyası,arka bahçeler,balkonlar,duvar kenarları,lunaparklar,damlar,karpuzcu sergileri,yol lokantalarıyla yaşanıyor…Kayıklarda şarkılar mırıldanılıyor, gündüz güneşlenilen şezlonglarda yıldız kaymasına dilekler tutuluyor.Şairin dediği gibi “Bir bira dolusu dudaklar” öpülüyor…Ara sokaklardan sokak lambası ışıklarıyla ayrı bir büyüye dönüşmüş yazlık evlerin çiçeklerinden bahçeye taşan Begonviller,borazan çiçekleri minik minik aşırılıp sevgiliye gecenin hediyesi olarak sunuluyor.Yanık tenler bembeyaz tişortlarla daha bir bronz, saçlara deniz kokusu sinmiş savruluyor…

     “Yıllar ne çabuk geçti o günler arasından” ve biz “Heybelide her gece mehtaba çıkardık” Yalnız Heybelide mi… Kumburgaz’da, Bodrum’da, Marmaris’te, İzmir’in tüm sahil kasabalarında…”Mehtaplı gecelerde hep seni andım “Şarkısıyla başlar “Geceler geceler ah geceler” şarkısıyla geceyi tamamlardık ada akşamlarını…Sahil kenarında çekirdekli uzun yürüyüşler… Barlar sokağının yaz magazinlerine konu olduğu o yıllar ve sonrası ve de sonrası… Şimdi tek isteğim bu sıcak yaz gecesi muhteşem bir Penguen dondurması Bodrumdan… Buz dolabında büfeden alınmış dondurmalardan mı yesem? Çikolatalı Magnum… sevsem de… Ne dondurma dondurma gibi,ne yaz yaz gibi ne de ben eski ben gibiyim…Şimdi koca şehrin en kalabalık yerinde her birimiz dikdörtgen evlerde dikdörtgen kutucuklara sanal zincirlerle tutunmuşuz ve pencereden bir uçurtma gibi kendimi geceye ve de yaza salamıyorken,karşı aparmanda vantilatöre yapışan adamı izliyorum.Kulağımda eski bir Zerrin Özer şarkısı:

Ne güzel geçmişti bütün bir yaz
Başımda kavak yelleri esen o yaş
Bense hanımeli kadar beyaz
Çalmıştınız kalbimi bilmeden biraz

Nasılda koşuşurduk bahçelerde
Şarkı söylerdik mehtaplı gecelerde
Sen bana ben sana komşu evlerde
Kök sarmaşıklar gibi sarıldık o yaz… 

Ve dilime gün boyu dolanan bir Birhan Keskin şiiri …
sevgilim beni geçmiş yazlara sal
ılık yaz akşamlarına
denizin ve göğün ritmine sal
dalganın ve günün beyazına.
sen de kıyısında kal dalgaların
gülümse.

sevgilim beni geçmiş yazlara sal
küçük ve kırık aşklara
limanların plonje çekilmiş fotoğraflarına sal
aylaz çiçeklerine evlerin, bakımsız sokaklarına.
sen de bir ucunda kal balkonların
gülümse.

sevgilim beni geçmiş yazlara sal
uzun mendireklere, akşamın alacasına
yorgun dönülen pansiyon odalarına sal
sen de kapı aralığında kal odaların
gülümse,
anı oluyor fotoğrafların.