23 Ocak 2014 Perşembe

RADYO TİYATROSU

     Babam uzandığı divanda her zaman cebinde taşıdığı küçük çakısını çıkarmış, elindeki kol saatinin arkasındaki minik vidayı sökmeye çalışıyordu.
“Kızım yakın gözlüğümü getir!”
Kucağımdaki ders kitabının açık sayfasını kaybolmasın diye koltuğun üzerine ters çevirerek yerimden doğruldum. Önü camlı minicik büfenin üzerinde duran siyah kalın çerçeveli gözlüğü babama uzatırken bir yandan da radyonun sesini biraz açtım.
“Anne!” diye içeriye doğru seslendim.
“Piyes başlıyor!”
Annem buz gibi soğuk mutfakta sobada kaynattığı suyla bulaşık yıkıyordu.
“Sesini açın radyonun geliyorum...”
Televizyonla henüz tanışmadığımız ama ismini giderek daha sık duymaya başladığımız yıllarda tek eğlence ve haber alma aracımızdı radyo... Sabah uyanır uyanmaz ilk yapılan şey radyonun düğmesini açarak güne başlamak ve son ajansla geceyi bitirmekti. Radyo dinlerken tüm işlerinizi de beraberinde yapabilirsiniz, ona ayıracak artı bir zamana ya da harcamanız gereken enerjiye ihtiyaç yoktur. Nerede olursanız olun,ne yaparsanız yapın bir kulağınız onda olsun yeter.
Annem bir sıcak bir soğuk suya daldırdığı elleri kıpkırmızı içeri girdi. Elinde yıkayıp getirdiği bir kase içinde elma ve portakallar vardı. Uzanıp aralarından en kırmızı görünen elmayı aldım ve radyonun yanındaki sandalyeye oturdum, hatta biraz daha ileri gidip, büfenin üzerinde duran kocaman Gurindig marka radyonun ön cephesinde bulunan kumaş kaplı bölüme başımı dayadım. Sesini biraz daha açtım.
“RADYO TİYATROSU !!!”
İşte beni heyecanlandıran ve her seferinde bambaşka bir dünyanın kapısını aralayan adamın mikrofonik, ekolu ve güçlü sesi .
Bilmem kimin (Her hafta yeni bir oyun ve yazarı) aynı adlı eserinden,”Aynı" adlı eser kelimesi daha da küçükken pek anlamlandıramadığım sözcüktü ve her yazarın aynı adlı eseri mi var diye düşünmeden edemezdim çocuk mantığımla…
Aynı adlı eserinden, radyoya uyarlayan Mahir Canova…. Rol alan sanatçılar;
Yıldırım Önal, Nurşen Girginkoç, Macide Tanır, Semih Sergen, Sönmez Atasoy,Cihan Ünal,Sezai Altekin,Rüştü Asyalı, Işık Yenersu, Birsen Kaplangı, ve adını sayamadığım diğer değerli sanatçılar… Başrollerde genellikle Tijen Par ve Kerim Avşar’la hayallerimizdeki sahne ve kendi muhteşem kurgumuzla oyun başlardı. Birde tüm bunları daha da gerçekçi kılan şey vardı ki o da ses efektiydi. Radyo Tiyatrosunun en önemli olmazsa olmazı… Efekt; Korkmaz Çakar…Televizyon dünyamıza girdiği günden sonra radyolarımızın sesi gitgide hayatımızdan silindi. Ruhumuza beynimize işlemiş, bizim hayal denizlerine açılmamızı sağlayan o özel sesler yok artık.

kendiMe ait bir oda...

       Virginia Woolf’un “Kendine Ait Bir oda” kitabını sonunda  okudum.
 Kitapta özet olarak yazar, erkeklerin kadınlara hep yönelttiği soruya cevap arıyor  “bizler kadar düşünme yeteneğiniz olduğunu ileri sürüyorsunuz, neden shakespeare gibi bir deha çıkaramadınız?”
      Virginia Woolf bu sorunun cevabını 16 yüz yıldan kendi yaşadığı döneme kadar geçen süre içinde kadının konumundan, toplumdaki yerini ve bu değer yargıları karşısında gösterdiği hareket biçimlerini anlatıyor ve de kadın yazarların bunu hangi şartlarda sağlayabildiğini… ve şöyle sesleniyor kadınlara: “para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın ve yazın.”
    Şimdi baktığımda kadının tarihsel süreçte kazandığı haklar açısından konumunda fazla bir gelişme olmadığını üzülerek görüyorum.Gelişmiş birkaç ülke dışında özellikle müslüman ülkelerde hala tecavüze uğrayan ve bu yüzden de kendisi suçlanıp idam edilen,sürekli erkek tacizlerine maruz kalan ve hayatını kaybeden kadınlar ve en modern görünen erkeklerin yanında bile zaman zaman ikinci planda kalan kadınlar. Toplumlarda cinsiyet ayrımcılığı, ataerkil düzenin devam etmesi, eğitimde, iş hayatında ve sosyal alanlarda erkek egemenliği, kadının birçok işte var olmasını geciktirmiştir. Günümüzde her konuda eşitlenilse bile tarihten bugüne yaşanılanlar  kadınların düşünce yapısında ve üslubunda  ister istemez bir sansür ve de kısıtlama getirmiştir ki kurgulama ve yaratıcılık açısından erkeklerden çok üstün olduklarını bilmemize rağmen.
     Kitapta shakespeare’ın kız kardeşi olsaydı ona aynı ortamlar sağlanır mıydı ve durumu nasıl olurdu kurgusunda maalesef kitap yazmaya ve kardeşi gibi olmaya çalışırken 20 yaşına geldiğinde öldüğünü görüyoruz. Demek ki bir kadın  deha yaratma konusuna engel olan yine erkekler…
     Kendimle ilgili kısma gelince,günümüz koşullarına uygun ben de bu durumu biraz farklı da olsa yaşıyorum ve sancılarım hep bu yüzden, evde kendime ait bir odamın olmayışı…Ama şunu keşfettim aslında benim bir odam var (mış)…Eskiden hiç yanımdan ayırmadığım günlüğüm,karalama defterlerim ve şimdi her sabah bilgisayarımı açtığımda sosyal medya,müzik,google yanında açtığım word dosyam. Evet benim odam tüm düşüncelerimi, o an ki duygularımı özgürce dağıttığım sonra da istediğimde yerli yerine yerleştirdiğim sadece bana ait bir oda,.. kapısı ve ışığı hep açık odam… 
Aydan Selman / 2014